27 Temmuz 2009 Pazartesi

Bruce Dickinson-Chemical Wedding

how happy is the human soul
not enslaved by dull control
left to dream and roam and play
shed the guilt of former days

walking on the foggy shore
watch the waves come rolling home
through the veil of pale moonlight
my shadow stretches out its hand

and so we lay, we lay in the same grave

our chemical wedding day

and so we lay, we lay in the same grave

our chemical wedding day
floating in the endless blue
my seed of doubt i leave to you
let it wither on the ground
treat it like a plague you found

all my dreams that were outside
in living colour, now alive
and all the lighthouses
their beams converge to guide me home

and so we lay, we lay in the same grave
our chemical wedding day
and so we lay, we lay in the same grave
our chemical wedding day
and so we lay, we lay in the same grave

our chemical wedding day
and so we lay, we lay in the same grave
our chemical wedding day
and so we lay, we lay in the same grave
our chemical wedding day
and so we lay, we lay in the same grave
our chemical wedding day


BitterWater'ın notu: "and so we lay, we lay in the same grave"

Yıldız Kampüs


Yazlık, kışlık, baharlık... Seviyorum mütemadiyen. Rektörlük önü çimeniyle, B50X manzarasıyla, büstün önüyle, sıcak çikolatasıyla, kahvesiyle, ay çöreğiyle, yıldız burgeriyle, terasıyla, mimarlık önüyle, Orta yere sahne kurup doğaçlama yapan çatlak tiyatrocularıyla(:. Çok iç içe , çok sıcak fakat kalabalıktır. Bir de kışın yerler kayabilir, çanağı çömleği patlatmamak lazım(:.

25 Temmuz 2009 Cumartesi

ÖYLESİNE BİR AŞK ŞİİRİ

Gözlerin ipekyoludur ömrümün
Akasya yüklü kervanlar geçer
Çan sesleri arasında bir fener
Yanar söner yanar söner yanar söner
Gözlerin ipekyoludur ömrümün
Kentin en kalabalık yerlerinde
Dört nala koşan bir at gibi
Çılgınlığa akan yalnızlığa ölüme
Yazılmış şiirleri yeniden yazmak bütün
Hayatı teğellemek yepyeni bir güne
Ve sonra sökmek uzun uzun
Gözlerin ipekyoludur ömrümün
Yalnızlıktan gelir yalnızlıklara gider
Düşülür her şeyin altına bir tarih
Soluksuzum günlerdir geceler uzar
Yaşamak dünyayı ödüllendirmektir artık
Kendimi öldürdüğüm yerlerde beni kan tutar
Başıma gelecekleri bile bile yürürüm
Hilton Oteli'nde hu çekerim huu...
İşte hırkam ben de bir dervişim
Asamı vestiyerde bırakmak zorunda kalırım
Nescafeyi konyakla kardığım günler gecelerdir
Bakarım gözlerine eğnim silkelenir
Döktüğüm acılar yıllar kederlerdir
Alnıma bir avuç tuz atılır düşünemem
Konuşamam ağlayamam bağıramam
Neden gece her gecenin ardından gelir
Gözlerin ipekyoludur ömrümün
Gözlerin tarihçesi yaşayıp öldüğümün
Ihlamur ağaçları altında bir Saraybosna hatırası
Sen ben ve Deniz bir de rüzgarın örttüğü gençliğimiz
Sen ben ve Deniz. Sen ben ve Deniz...

AHMET ERHAN

KÜÇÜK HARFLER

Adını büyük harflerle başlattığım Hayat
Gitgide dayanılmaz oluyor
Buzdolabında çocuk ölüleri
Sokak korkusu, anason yalazı
- Beni niye kimseler sevmiyor?
Ki ben Hiçlik’e adanmış bir asansör kuğusu
Üçüncü kattan sonrasını hatırlamıyorum
Boynumu büküp kıvrılıyorum
-Ama niye beni hiç kimseler sevmiyor?

Kendi küçük harflerime sığınıyorum...


AHMET ERHAN

Sadık Paşa Konağı-Kadıköy

Çok sevdiğimiz Eftelya'nın işlevsizleşmesiyle, yeni arayışlarım sonucu burayı buldum.
Kadife Sokaktaki "Orta Dünya" nın karşısındaki sokaktan girince koskocaman tabelası da bulunmakta.Fiyatlar içerideki dinginlikle karşılaştırıldığında çok abartılı sayılmaz.İçerideki hizmette iyi sayılır.Özellikle arka bahçesinin köşesindeki koltuk geldiğinizde hala sıcaksa, belkide ben yeni kalkmışımdır(:.

En azından bi' deneyim olur diyorum(:.

19 Temmuz 2009 Pazar

12 Temmuz 2009 Pazar

Bulut mu olsam

denizin üstünde ala bulut
yüzünde gümüş gemi
içinde sarı balık
dibinde mavi yosun

kıyıda bir çıplak adam
durmuş düşünür..
bulut mu olsam gemi mi yoksa
yosun mu olsam balık mı yoksa
ne o ne o ne o
deniz olunmalı oğlum...

Nazım Hikmet

5 Temmuz 2009 Pazar

Bu Baltaya

Sakın Sakın..
Bir ağaçtan havalanan
kuş sürüsünün,
yerde bıraktığı izdir ,
ölüm..