28 Aralık 2009 Pazartesi

Strange World

Hayal kurabileceğin tek yerde
Burada yaşamak, gözüktüğü gibi değil.
Beyazın gemisi, gökyüzündeki ışık,
Kimse bir nedenden ötürü orda değil.

Aslında gerçekten orda değil, burdayım
Gülümseyen yüzlerin nadirliğinde.
O zaman hadi, uzayın en derinine yürüyelim,
Burda yaşamaktan kastım bu mekan değildi zaten.

Yapraklar yeşil, çimenler güçlü, kızlarsa en yoğununda kırmızı şarabın.
Bak aşk, kanıtlanmamış bir rüyayı daha kanıtlar,
Burda yaşamak demek, yaşlanmamak..

İz süren ışıklar büyüdü yerden,
Ağladığımda hiç ses çıkmadı.
Bütün duygularım tutulamaz ya,
Bu yeni garip dünyamda mutluyum.

Iron Maiden-Strange World

26 Aralık 2009 Cumartesi

Geçiş

Sol ayak ve ardından sağ, gözleri üzerinde yürüdüğü kaldırımdaydı. Göz kapaklarının sıcaklığı onları açıp kapattıkca buzdan gözlerine birer yeni dünyaydı. Göz kapaklarını daha fazla kapalı tutmalıydı. Gözlerinin kapanıp açılma süresi uzakdıkca daha mutlu bir hal alıyor, vicudu gevşiyordu. Artık zaman da göz kapakları gibi yavaşlamıştı. Bir anda mevsim kıştan ilkbahara döndü. Sıcak bir rüzgâr onu kollarının altından kavradı. Hafifce gülümsedi ve kafasını kaldırımdan ufka kaldırdı. Gürültü , yerini, yerinde uzatılmış notalara bıraktı. Yürümeye devam ediyordu. Sol ayak ve ardından sağ...

22 Eylül 2009 Salı

Eğildim, avucuma aldığım su parmak aralarımdan sızıp tükenmeden ağzıma yetiştirebileceğim kadar eğildim. İlk avuçta içebildiğim kadarı beklediğim ve istediğimden azdı. Serin ve tatlıydı. Tek elimi tekrar suya daldırdım. Bileğimden tutuldum. Aslında elimi güçlüce çeksem kurtulabilirdim, fakat çekmedim. Beni tutanın ne olduğunu anlamaya çalıştım. Su durulduğunda onu gördüm. Gözlerinin içine baktım. Bunca yıl koşturup, bugün yorgunluğu erdeme çevirmeye çalışan bir adam gibi tek kelime etmeden ona bakıyordum. Sanki o beni bileğimden tutmasa da ona bakardım der gibi bakıyordum. Çatık kaşları şaşkınca gevşedi. "Ne yaptığını sanıyorsun sen?" dedi. "Susamıştım sadece" dedim. "E ben de acıkınca seni yesem hoşuna gider mi?" dedi. Kendimi durduramayıp gülmeye başladım. Sanırım dereyle konuşuyordum. "E ama herkes içiyor bu sudan" dedim. Tekrar kaşları çatıldı, adeta gözleri döndü. "Kimmiş onlar...Bu insan milletinin uyuyana hiç saygısı yok ki..." dedi. Biraz duraksadı sonra bir kaç kilometre ötedeki başka bir derenin ne halde olduğunu sordu. İyi yani dedim, sonuçta akmaya devam ediyor, nasıl olabilir ki. İç çekti. "Peki iç" dedi, "İç ama matarana da doldur benden biraz, daha sonra ona uğrarsan içine dökersin beni. Uyanıksa selamımı da söyle.".
Bir avuç daha içtim, sonra mataramın aldığı kadarını yanıma alıp yola koyuldum...
"....
Siyahlar ve beyazlar,
Herkes için ayrı doğru var.
Doğrudan vurulmuş bir adamım,
Oysa yanlışlarım var.
..."

Redd-Özgürlük Sırtından Vurulmuş

20 Eylül 2009 Pazar

Hayati bir hayal ve hayali bir hayat arasındaki ince çizginin oluşturduğu bu uzun cümle bence çok sıkıcı.

12 Eylül 2009 Cumartesi

Sırtını ağaca yasla ve ağaç ol. Seni kesip yontucaklar. Özün belki de bir ok olacak. En tepedeyken özgürlük geri dönmek ve ağaç olmak olacak. İlk baharda yeşillenip, son baharda sararmak, yapraklarını dökmek isteyeceksin. Dönemeyeceksin elbette. O yüzden sen iyisi mi sırtını ağaca yaslama. İnsan kal. Onlar seni kestiğinde, yonttuğunda anlama, farkına varama. Seni savaşa götürdüklerinde o oku atma ama. Kimseyi öldürme. Ben seni tanıyorum. Bir gün zorlayacaklar kolundan tutup. Zorla da götürseler o oku atma. İyisi mi sen insan kal. Bu güne kadar seni yonttular zaten. Bundan sonra kimseye izin verme. Ben seni tanıyorum, evet tanışıyoruz bir yerlerden. O ağacı kesme kardeşim. O ağaç benim. Ama vazgeçtim gel bana yaslan. Ama bana kıyma.

9 Eylül 2009 Çarşamba

On-dan geriye bazen dokuz değil , O-nun kokusu kalır.

7 Eylül 2009 Pazartesi

Günaydın, günaydın, günaydın...

Geceleri okumayınız lütfen!?. A-ha soru işareti, acaba ne demek istedim. O değil de hadi saklan..
On-dan geriye saymak mı?. Ne gerek var dostum. Lütfen kişisel ilişkimize onluk sayı sistemini karıştırma. Sana bu-ndan bahsetmiş miydim lanet olası kurbağa?. Bak geliyorlar dostum.. Bir öpücüğe eski saadetin kül olacak. A-ha ne demek istedim acaba. Güzel giysiler diyorum. Kot pantolon da bulunmadı henüz. Amerika'nın köpeği olduk zaten. Ama Kızılderililer de Türk olduğundan o kadar sorun değil. Geçen de üç(3) tane Sindarin Elfî arkadaş geldi.. Sizi bundan sonra Sindar'a bağlıycaz bize hizmet ediceksiniz, bir nevi köpeğimiz olucaksınız dediler. Elfler zaten Türkmüş dedim. Sorun değil yani. Bir tek garsonluk yapamıyorum.. Hexe çevirildiğinde çok şık gözüken programlar yazabilirim size dostum, hey dostum.. Hey lanet olası kurabağa bak seni uyarmıştım.. Konuyu sapıttırdın nerelere geldik ya-hu. Kaçıyosan kaç ya beni uğraştırma. Sonra prenses geldi beni öptü , prens oldum, siyaseti de hiç sevmem ama ortasında kaldım dersen, zerre umrumda olmaz. Zaten sana o kız olmaz ya.. Çirkin gibi biraz. Ben yarın "Pamuk"la konuşurum. İyi kızdır. O-nu yaparız sana. Boşuna sayfa israf olmasın, iki masalı birleştiririz. Cücelerden kıl bi tip var onu da yollarız. Hallederiz ya.. Neyse hadi kaçıyosan kaç geliyorlar. Ben de bi kahve içeyim..

25 Ağustos 2009 Salı

A Looking In View



hear foot steps creek the floor
the shadows give away
someone outside the door
won't let 'em in

life damaged gives to crime
a run down broke machine
that steals your piece of mind
before you know it's gone
lay down
lay

silence burning on your tongue
keep us separate

hiding in the darkest slumber
boiling to the surface

a looking in view too long on the outside
desperate plans make sense to the low life
a looking in view too long on the outside
desperate plans make sense to the low life

these things i hate in you
also reflect it seems
distortion laced with spite
teach you how to leave
lay down
lay

hiding in the darkest slumber
boiling to the surface
crawling on your skin discomfort
makes you brake and run and stumble fall

a looking in view too long on the outside
desperate plans make sense to the low life
a looking in view too long on the outside
desperate plans make sense to the low life

it's why you never tell me (what's on your mind)
it's why you never tell me (what's on your mind)
it's why you never tell me (what's on your mind)
it's why you never tell me (what's on your mind)

a looking in view too long on the outside
desperate plans make sense to the low life
a looking in view too long on the outside
desperate plans make sense to the low life

it's why you never tell me (what's on your mind)


BONUS: http://vids.myspace.com/index.cfm?fuseaction=vids.individual&VideoID=61479429

BitterWater'ın notu:Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, Alice in Chains geri döndü. Bu dönüşü seni beni yakar Serhat.
Adamlar napmış yav.
MUHTEŞEEEEEEEEEEEEEM
Layne! böhühü.

16 Ağustos 2009 Pazar

Ekmeğe bayılan kargaların en yoğun bulunduğu bölge burası. Gel gör ki çikolatadan bir ev yok. O masal da nasıldı ya.. Neyse.. Gerçi öbür taraf orman gibi de değil, hep kurak. Burdakiler karga mıydı ya.. Neyse.. Ekmek kızartmak güzeldir. Ekmeğe tereyağı sürmek. Sabah kalkıp kahve içmek de fena değil. Zaten ikisi bir arada olmaz. Gece ışıklardan uyuyamamak çok kötü. Bu kadar insan ışıkları açık bırakıp mı yatıyorlar acaba. Bilimsel açıklama yapıcak çevreleri şimdiden uyarayım ekmeğe bayılan kargalar tarafından taciz edilebilirsiniz. Birilerini bekliyor herkes sanırım. Yoksa neden kapanmasın ışıklar. Gözlerim bozuk olduğundan lens takıyorum. Gerçi ekmeğe bayılan kargalar pek lens sevmezler. Gece yatmadan önce lenslerimi çıkarıyorum. Sonra yatıyorum. Genelde uyuyamıyorum. Biraz camdan dışarı bakıyorum. Gökyüzünü seviyorum. Lenslerim gözümde olmadığı için pek net göremiyorum. Gökyüzü de uzak sanırım. Ekmeğe bayılan kargaların uzakla işi olmaz. Buralarda ekmek boldur. Uzaklaşmanın alemi yok. Zaten o çikolatayı da bırak , evde karpuz var. Sonra bir gün bir yerde oturuyorum , yanıma konuyor ekmeğe bayılan kargalardan birisi. Sen bilge misin diyorum. Ben kuşum diyor. İyiymiş diyorum, nedir bu ekmeğin olayı. Diyor ki; " Eskiden buralarda insan mı vardı sanıyorsun. Otdu böcekti derken karnımızı doyuruyorduk. Sonra evinden tut apartmanına kadar envai çeşit kompartımanı buraya getirip diktiler. Ne ot kaldı ne böcek. Arada bir belediye arabası geçiyor arkasından böcek ilacı döküyor, ne varsa ölüyor buralarda. Bu arada o arabanın arkasından koşturup dumana giren çocuklara sonradan ne oluyorsa büyüyüp her ironiye bilimsel açıklamalar yapıyorlar. İşte biz de hem karnımız doysun, hem de buraya dönerken yolu bulayım diye ekmek dökenler kaybolsun diyerek yiyoruz o ekmeği. Ben şahsen en çok haşhaşlı ekmeği seviyorum.". Şaşırıyorum. Kuş olsaydım uçardım, o zaman her yere giderdim diyorum. Uç uç nereye kadar diyor. Çoluk çocuğa selam söyle diyorum. Uçtular diyor.

14 Ağustos 2009 Cuma

Öncelikle..

Öncelikle şunu söylemem lazım; bu yazıyı okuduktan sonra dönüpte , hiç de öyle değil diyecek bir kısım arkadaşlar mevcut. Akıllı olsunlar. Heh..
Bildiğiniz gibi elde ettiğimiz için bedel ödediğimiz bir dünya burası. Özellikle en büyük bedeli mutluluklarımıza veriyoruz bir şekilde.. Her neyse. İşte bu durumun dünya üzerinde kırıldığı özel bir bölge var. Oranın adı Kadıköy. Biraz daha garantili olmasını istiyorsanız ise Moda derim. O özel bölgeye girdiğinizde zaten bunu hissediceksiniz. "Oğlum insan var ama kalabalık yok , bu nasıl iş " , "İyiymiş hakkaten buralar" temelli laflar gelmeye başlar. Sonra banklara veya taşlara oturduğunuzda hele ilk deneyiminizse sakin olmaya çalışın. Evet haklısınız çok güzel. Sakın abi çok mutluyum ama sonra bu mutluluğun bedelini vericem işte o zaman dünyam kararıcak demeyin. Bu bölge dediğim gibi özel bölge. İçki içiyorsanız bir şişe "Tellibağ şarap", sigaralara çok karşı değilseniz "Djarum Black" alın. Müzik dinliyecek aletiniz varsa içinde "Pearl Jam-Black " olsun. Hatta bu üçüne aynı anda sahipseniz bi anda "dürü düt düt dürü rü" leri içinizde tutamaz hale gelirsiniz. İster yalnız olun ,ister kalabalık bir grup olun, ister hüzünlü ,ister mutlu olun. Bu sınırlar dahilinde hayat aslında gerçek değildir. Size yaklaşan köpekleri de sevebilirsiniz, korkmayın ısırmaz. Alkolik de olmazsınız ondandan da korkmayın. Yazın olur kışın olur hep gidebilirsiniz. Sonbaharda giderseniz melankoli tavan yapar. Kışın giderseniz götünüz donabilir fakat dönmek istemezsiniz. Ne bileyim işte. En azından bir deneyin .
Böyle olmaması lazım demiştir belki bir adam. Bir bardak soğuk su içicek kadar bile güçlü değildir. Üzerinde bir örtü,o örtünün altından çıkabilecek kadar bile gücü yoktur. Çıplak ayakla yere basamaz. Yüzünü bile yıkayamaz. Örtünün altında kendi nefesini biriktiriyodur. Belki iki avuç içinin yüzüne dokunmasına ihtiyacı vardır. Belki çok üzgündür nerden biliyosun. Nerden biliyosun ki. Bişey mi kaybetmiştir diyosun şimdi. Aynı şeyler senin de başına gelmiştir eminim. Senli benli biraz laubali oldu ama kusuruma bakma artık. Gelir geçer bunlar mı diyosun. Belki bunların gelip geçiceğini düşündüğünden üzülüyodur. Belki hiç bişey diyememiştir. Kendi sesini unutmak istiyodur. Ama yarın uyandığında mutlu olucağından eminim. Tekrar saat bu saat olduğunda ne olur dersen yine böyle olmaması lazım demeye başlıycaktır belki. Böyle olmaması lazım hakkaten. Gündüz derin nefes alıp dimdik yürüyüp gece böyle fütursuzca mutsuz olunmaz. Ama bana gelse ve dese ki ; Ulaş neden böyle?. Derim ki ; Bilmiyorum. Bu ilk mi bilmiyorum. Ama son olmayacak. Umarım bana dönüp der ki; Hayatımda gördüğüm en saçma laf bu. Herşey yoluna giricek desene. Herşey güzel olucak desene.Bişey diyemem. Belki sesimi unutmak istiyorumdur.

12 Ağustos 2009 Çarşamba

pembe hayallerimiz
artık kül rengi
artık devrildi düz cümlelerimiz
şah davrandı bir kere
şimdi
hamleye muhtaç hamlelerimiz

doğrudur;
attığımız oklar hedefi vurmadı
yere de düşmedi fakat
belli ki yol uzun
belli ki yol sakat

sırtımız hançerlere mezar...
olsun
alınacak nefes varsa
gidilecek yol da var

karada kürek çekmek olmaz
denizde küreği bırakmak...
daha endülüs'e varmadık
nerden çıktı gemileri yakmak

İbrahim Yamaç

10 Ağustos 2009 Pazartesi

turn..

out there in the spotlight, your a million miles away
every ounce of energy, you try to give away
and the sweat pours from your body, like the music that you play
later in the evening, as you lie awake in bed
echos of the amplifiers, ringin' in your head
as you smoke the days last cigarette, remembering what she said..

but here i am, on the road again
here i am, up on the stage
here i go, playing the star again
there i go, turn the page

Why is he silent? Is he blind?

9 Ağustos 2009 Pazar

Dünya fazla şekerli gelmeye başladı şekersiz kahveye alıştıktan sonra. Ayakkabılar vursun ayaklarımı, güneş gözümü alsın ki çok korktum çok ağlayanlardan olduğunu anladığımda. Tek ayak üzerinde gözlerimi kapattım. Yere çarpana kadar sabredemedim bir türlü. Aslında o tepeden aşağı bakan koca kulaklı, aptal köpek olmak isterdim. Hiç olamadım.
Sabah kalk..
Alarmı (türkçesi ne lan) durdur.
Alarmın çalışından takribi 3 saat sonra yataktan çık.
Çaydanlığa(demirden yapılmasına rağmen) su koy.
Sonra duşa yönel.
Banyonun kapısına çarp.
Gözlüklerini henüz takmadığını hatırla.
Nedense dönüp gözlük ara ama bulama.
Sonra zaten takmayacağını farket.
Tekrar banyoya git.
Tekrar kapıya çarp.(Bu sefer daha güzel çarp.)
Duşa gir çık.(Ayrıntılar daha sonra)
Odana gelip bilgisayarın tuşuna bas.(Tabi ki giyindim)
Sonra gitarı gör, çalmaya çalış.
Sonra bi cızırtı duyup mutfağa koş.
Kaynamaktan azıcık kalmış suyu komik çocuklu favori bardağında kahvenin üzerine koy.
Bi bak ki bilgisayar açılmış.
Rainbow'un best of albümlerini playliste at.
Sözlüğe gir.
Sözlükten çık.
Kahveni iç.
Canın sıkıl.
Bloga gir bunları yaz.
Yazarken kahveni iç.
Biten kahveden tatmin olmayıp tekrar su koymaya git.
Dönerken komidine çarp.(gözlükleri hala takmamış olmak..)
Yazıyı postlamadığını farket.
Gönder gitsin.(Gömün gitsin.)

6 Ağustos 2009 Perşembe

Saç uzatmak veya Casper: the Friendly Ghost

Öncelikle saçlarınızı kesmezseniz uzar, malumunuz..Saçlarınız uzadıkça eğer özünde kıvırcık veya dalgalı saçlıysanız o saçlar belli dönemlerde başa çıkılmaz hale gelir. Tabi belli çevrelerden saçlarınızı kestirmeniz gerektiğine dair ünlemler(!) alırsınız.İşte bu dönemlerde öncelikle yapmanız gereken saçlarınızın kısa olduğu zamanlardan bir resminizi bulmak.


(Bkz:Resimdeki Ünlü)

Ardından kendinizi sanatsal yapıtlardaki fantastik karakterlerle özdeşleştirin.



(Aynısı lan!)


Peki şimdi ne yapacağız?. Şimdi saçlarınızın uzamış haline dair resimler bulmalısınız.

(evet burnum büyük)
Şimdi bulduğunuz üç resime hızlıca bakın. Eğer 10 dakika boyunca bu işlemi yaparsanız California sahillerinde üstsüz güneşlenen latin piliçleri görebilirsiniz.
Demem o ki saçlarınızı sevin. Kremleyin onları(oh bebek).

4 Ağustos 2009 Salı

Saç

Ciyuuuuuuuv diyerek bana doğru geliyordu .Kulağımı ondan sakındım.. Elimle onu en yakın çayırlara savurmak isterken saçlarıma yol aldı. Sonra saçlarımın içine girdi. Artık onunla birdik.Sesi kafamda yankılanıyordu. Bir kaç sabah beraber kahvaltılara gittik, öğlenleri brançlara.. Akşamları ona soslu makarnalar yapıyordum. Zamanla ilişkimiz monotonlaştı. Konuşmamız lazım dedim, beni pek umursamadı.Çık ordan da erkek erkeğe konuşalım biraz dedim, lakin yine sallamadı beni. Güç kullanmak zorunda kaldım. Elimle saçlarımı ahenkle dans ettirdim. En sonunda dışarı geldi. Lan ne adamsın iki laf etmiyosun dedim. Abi ben Michael Jackson ım dedi.Aa dedim. Neyse abi ben kaçayım yengen bekler, hadi eni vici vokke dedi. Eyvallah dedim. Uçtu gitti...

3 Ağustos 2009 Pazartesi

Sabahtan beri eşek yüküyle kahve içince daraldım arkadaş.Ondan kesin.

Piratesryche

Dust into blood,
Rocks into blood,
Engineers of digital;
Code into me.

Freedom in money,
Freedom in pills,
Architechts of skydivers;
Dive into me.

You Fools!
It is the age of piracy and gambit,
Rise the brute,roll the dice,
Coming to convert you into mice.

27 Temmuz 2009 Pazartesi

Bruce Dickinson-Chemical Wedding

how happy is the human soul
not enslaved by dull control
left to dream and roam and play
shed the guilt of former days

walking on the foggy shore
watch the waves come rolling home
through the veil of pale moonlight
my shadow stretches out its hand

and so we lay, we lay in the same grave

our chemical wedding day

and so we lay, we lay in the same grave

our chemical wedding day
floating in the endless blue
my seed of doubt i leave to you
let it wither on the ground
treat it like a plague you found

all my dreams that were outside
in living colour, now alive
and all the lighthouses
their beams converge to guide me home

and so we lay, we lay in the same grave
our chemical wedding day
and so we lay, we lay in the same grave
our chemical wedding day
and so we lay, we lay in the same grave

our chemical wedding day
and so we lay, we lay in the same grave
our chemical wedding day
and so we lay, we lay in the same grave
our chemical wedding day
and so we lay, we lay in the same grave
our chemical wedding day


BitterWater'ın notu: "and so we lay, we lay in the same grave"

Yıldız Kampüs


Yazlık, kışlık, baharlık... Seviyorum mütemadiyen. Rektörlük önü çimeniyle, B50X manzarasıyla, büstün önüyle, sıcak çikolatasıyla, kahvesiyle, ay çöreğiyle, yıldız burgeriyle, terasıyla, mimarlık önüyle, Orta yere sahne kurup doğaçlama yapan çatlak tiyatrocularıyla(:. Çok iç içe , çok sıcak fakat kalabalıktır. Bir de kışın yerler kayabilir, çanağı çömleği patlatmamak lazım(:.

25 Temmuz 2009 Cumartesi

ÖYLESİNE BİR AŞK ŞİİRİ

Gözlerin ipekyoludur ömrümün
Akasya yüklü kervanlar geçer
Çan sesleri arasında bir fener
Yanar söner yanar söner yanar söner
Gözlerin ipekyoludur ömrümün
Kentin en kalabalık yerlerinde
Dört nala koşan bir at gibi
Çılgınlığa akan yalnızlığa ölüme
Yazılmış şiirleri yeniden yazmak bütün
Hayatı teğellemek yepyeni bir güne
Ve sonra sökmek uzun uzun
Gözlerin ipekyoludur ömrümün
Yalnızlıktan gelir yalnızlıklara gider
Düşülür her şeyin altına bir tarih
Soluksuzum günlerdir geceler uzar
Yaşamak dünyayı ödüllendirmektir artık
Kendimi öldürdüğüm yerlerde beni kan tutar
Başıma gelecekleri bile bile yürürüm
Hilton Oteli'nde hu çekerim huu...
İşte hırkam ben de bir dervişim
Asamı vestiyerde bırakmak zorunda kalırım
Nescafeyi konyakla kardığım günler gecelerdir
Bakarım gözlerine eğnim silkelenir
Döktüğüm acılar yıllar kederlerdir
Alnıma bir avuç tuz atılır düşünemem
Konuşamam ağlayamam bağıramam
Neden gece her gecenin ardından gelir
Gözlerin ipekyoludur ömrümün
Gözlerin tarihçesi yaşayıp öldüğümün
Ihlamur ağaçları altında bir Saraybosna hatırası
Sen ben ve Deniz bir de rüzgarın örttüğü gençliğimiz
Sen ben ve Deniz. Sen ben ve Deniz...

AHMET ERHAN

KÜÇÜK HARFLER

Adını büyük harflerle başlattığım Hayat
Gitgide dayanılmaz oluyor
Buzdolabında çocuk ölüleri
Sokak korkusu, anason yalazı
- Beni niye kimseler sevmiyor?
Ki ben Hiçlik’e adanmış bir asansör kuğusu
Üçüncü kattan sonrasını hatırlamıyorum
Boynumu büküp kıvrılıyorum
-Ama niye beni hiç kimseler sevmiyor?

Kendi küçük harflerime sığınıyorum...


AHMET ERHAN

Sadık Paşa Konağı-Kadıköy

Çok sevdiğimiz Eftelya'nın işlevsizleşmesiyle, yeni arayışlarım sonucu burayı buldum.
Kadife Sokaktaki "Orta Dünya" nın karşısındaki sokaktan girince koskocaman tabelası da bulunmakta.Fiyatlar içerideki dinginlikle karşılaştırıldığında çok abartılı sayılmaz.İçerideki hizmette iyi sayılır.Özellikle arka bahçesinin köşesindeki koltuk geldiğinizde hala sıcaksa, belkide ben yeni kalkmışımdır(:.

En azından bi' deneyim olur diyorum(:.

19 Temmuz 2009 Pazar

12 Temmuz 2009 Pazar

Bulut mu olsam

denizin üstünde ala bulut
yüzünde gümüş gemi
içinde sarı balık
dibinde mavi yosun

kıyıda bir çıplak adam
durmuş düşünür..
bulut mu olsam gemi mi yoksa
yosun mu olsam balık mı yoksa
ne o ne o ne o
deniz olunmalı oğlum...

Nazım Hikmet

5 Temmuz 2009 Pazar

Bu Baltaya

Sakın Sakın..
Bir ağaçtan havalanan
kuş sürüsünün,
yerde bıraktığı izdir ,
ölüm..

29 Haziran 2009 Pazartesi

For the One Unchanging

in the lights of eden, it’s me you’re feeling
in the cold december, still it’s me you’ll face
in all the lies i’ve told you, it’s truth you shall find
in all the names i’ve given you, it’s me you’ll understand
now the waiting is over and it’s vain to deny
be relieved from desires, be awake, open your eyes
time is flowing and the world is turning
words now spoken for the one unchanging
in all the pain i’ve shown you, there’s hope you shall see
with all the fear i’ve given you, it’s love you’ll understand
now the waiting is over and it’s vain to deny
be relieved from desires, wake up! open your sleepless eyes
dark thoughts in your mind will bring you tears
like the dark clouds in the sky bringing rain
anger in your heart will make your fears grow
like the thunder in the sky screams in pain

1 Haziran 2009 Pazartesi

Gölgesi..

8.8.1928. 60 yıldan iki gün eksik Edip Cansever'le aramız.

Ama hala;


"gölgesi bir kuş ölüsü"

değil,


"gölgesi ölü kuş sürüsü"


iki adam.

Adam oldum artık.
Tek derdim biraz ışık.

7 Mayıs 2009 Perşembe

I -Uyanış

Sanki yıllarca uyumuş gibi uyandım. Bütün bedenim tutulmuştu. Ayağa kalktığımda dengemi sağlayamadım, tekrar geri oturdum. İçinde olduğum bu yer hakkında hiçbir şey bilmediğimi farkettim. Bastığım yer topraktı. Yatağım alçak ve sertti. Dışarıyı görmeyişime rağmen kaosun kokularını alabiliyordum. Kadın ve çocukların panik içindeki bağırışmaları bu çadırımsı yapıdan içeri sızıyordu. Mevsimde bir sonbahar havası vardı. Isınmak için yakılan odun nefese dönüşen havaya güzel bir tat vermişti. Bastığım yerin serinliği ateş gibi yanan ayaklarım için bir uyanış hediyesi oldu. Uyandığım yerden öte , kendim hakkında da pek bir şey hatırlamıyordum. Nedense insan kendisi hakkındaki sorgulamaları en ön planda tutmuyor. Kendimi hatırlamadan da yaşamaya devam edebilirim sanırım. Düşünmek boş geldiğinde ayağa kalktım. İçeriye ışığı sızdıran çıkışın nerde olduğunu buldum ve ona doğru hareket ettim...
Üşüyorsun..Ceketimi al..

1 Mayıs 2009 Cuma

11- dead heart, in a dead world

to see the last survivor fall
to see their bastards sons against the wall
to see the emptiness as we decay
i see the world is dead, i am betrayed

dead heart in a dead world
dead heart in a dead world

this rotten hole that i call home bled dry again
this lesion marked upon my soul
left an empty hanging man

across the fields, into the sea
to find the light from within
out of this lake i've tried to crawl
i think i'm there and then again i fall
again i fall

burn your gods and kill the king
subjugate your suffering
dead heart, in a dead world

we must remember wounds so deep
take time to heal
and sometimes though we struggle still
life seems surreal

emotions turned to cold dead wood
can still have life once more
the door that slammed upon your heart
torn away, torn away

burn your gods and kill the king
subjugate your suffering
dead heart, in a dead world
burn your gods and kill the king
subjugate your suffering
dead heart, in a dead world
dead heart, in a dead world

10- believe in nothing

into a strange new world,into the after
all your tears might find you've fallen too far
take another look,take another ride
can't we make them leave the hate behind

and i still believe in nothing
will we ever see the shape of tomorrow?

into the empty storm,into the formless loss of hope,
where we can forget the game

and i still believe in nothing
will we ever see the cure for our sorrow

nothing is sacred when no one is saved
nothing's forever so count your days
nothing is final and no one is real
pray for tomorrow and find your empty still

nothing

09- insignificant

ours is not to question the reasons why
crippled indecision repeats the path i once denied
insignificant, am i?

the color of sundown, of crimson sky
the beauty that breaks down
and gives the day unto the night

and then one day you'll realize
just a speck in a spectrum
insignificant, am i?
and then one day, you'll realize
the beauty that breaks down
never learns the reason why

scan my horizon as blue turns to black
the sky is gone again
and all beneath are born to die
insignificant, am i?

and then one day you'll realize
just a speck in a spectrum
insignificant, am i?
and then one day, you'll realize
the beauty that breaks down
never learns the reason why

08- the sound of silence

hello darkness, my old friend,
i've come to talk with you again,
because a vision softly creeping,
left its seeds while i was sleeping,
and the vision that was planted in my brain
still remains
within the sound of silence.
in restless dreams i walked alone
narrow streets of cobblestone,
'neath the halo of a street lamp,
i turned my collar to the cold and damp
when my eyes were stabbed by the flash of a neon light
that split the night
and touched the sound of silence.

and in the naked light i saw
ten thousand people, maybe more.
people talking without speaking,
people hearing without listening,
people writing songs that voices never share
and no one dare
disturb the sound of silence.

"fools" said i, "you do not know
silence like a cancer grows.
hear my words that i might teach you,
take my arms that i might reach you."
but my words like silent raindrops fell,
and echoed
in the wells of silence

and the people bowed and prayed
to the neon god they made.
and the sign flashed out its warning,
in the words that it was forming.
and the sign said, "the words of the prophets are written on the subway walls
and tenement halls."
and whisper'd in the sounds of silence.

07- engines of hate

can i be your personal demon
sit back absorb the words
and feast on my mind’s semen
can i be the devil on your shoulder
we all fall down as the world gets colder

i uncreate,i desecrate
i spit the truth into the engines of hate

can i be your chemical pariah
the world's such an ugly
it seems useless sometimes trying
will you watch the hate machine spin evil
or will you look away and plead apathy again

i uncreate, i desecrate
i spit the truth into the engines of hate

we sing into the sky on the production line
we are the holly swine,impurity defined
you can't ignore us anymore
you cannot judge us anymore

the sheep are made to follow
choke back the puke and swallow
the sheep are told to divide
the engines of hate still grind

i uncreate,i desecrate
i spit the truth into the engines of hate

06- the heart collector

to see the actor without tears
dark rivers carve the years between the lines of self control
in my psychotic karmic fear, i own your tears anyway
and i am you and we are not afraid

and we won't be here for long
the heart collector
sings his song that's slowly boiling over

nevermore to feel the pain
the heart collector sang
and i won't be feeling hollow for so long
nevermore to feel the pain
the words fall out like fire
just believe when you can't believe anymore

the stage is empty now
i hope we hold and cannot allow
the corrupt eclectic takes his fatal blow

and we won't be here for long
the heart collector sings his song again

nevermore to feel the pain
the heart collector sang
and i won't be feeling hollow for so long
nevermore to feel the pain
the words fall out like fire
just believe when you can't believe anymore

05- the river dragon has come

today the warning came in the flood
architects and fools never cared for poor men's blood
cursed to repeat the past they are
the river dragon swims upstream
they've built another wall

the three will
save us from the flood
washed away we drown
the three will fall

the river dragon
has come
souls wash away
the earth has spoken and taken them to their graves

those who cannot remember the last
fall away,far away
the distance meets its task

the three will
save us from the flood
washed away we drown
the three will fall

the river dragon
has come
souls wash away
the earth has spoken and taken them to their graves
the river dragon has come
at first light of dawn
the earth has spoken
and in the crush they are gone

the three will
save us from the flood
washed away we drown
the three will fall
the river dragon
has come
souls wash away
the earth has spoken and taken them to their graves
in the mass destruction the bringer shows his form
technology the beast
the seventh crown

04- evolution 169

welcome to the pleasure dome, now take a seat the crowd is watching you
just rats in this experiment
now learn the maze but don't tear yourself in two
don't let it pull you down

and one by one we crawl,and two by two
into the mouth of madness, we seek the perfect view
we reach another turn then fall out of time
in organized chaos
evolution 169

you can touch but never taste the answers
like the way that i want you
today i killed my ego, if hell is real
dear god please tie mynoose
and then he pulled me down

and one by one we crawl, and two by two
into the mouth of madness we seek the perfect view
we reach another turn then fall out of time
in organized chaos
evolution 169
and one by one we crawl, and two by two
into the mouth of madness, we fly away

don't set your mind to one side
don't set your mind to one side

03- inside four walls

inside four walls i live my life, doesn't matter what i've done
the governement's always right
they tell us what to be they tell us what to believe
they're wrong my friend is gone

inside four walls,
inside four walls
the day they took away my friend

injustice made it's mark
all the political whores only come out after dark
if anyone knows the way
build me a bridge so i won't fall astray

inside four walls,inside four walls my friend
they took away your freedom
and the pigs still preach their lies

the system falls apart
the pigs still laugh feeding off our broken lives
can anyone tell me why
some violent criminals do far less time?

inside four walls, inside four walls my friend
they took away your freedom
and the pigs still preach their lies

inside four walls, inside four walls my friend
they took away your freedom
and the pigs still preach their lies
inside four walls, inside four walls my friend
they took away your freedom

but they'll never take your mind

02 - we disintegrate

within the dark communion of self awareness
there lies a void called ego
an endless fusion of stillness and chaos
to bring its death can bring rebirth
i want to freeze the time
(dissolve into gray)
as we disintegrate the light
let the rain come down,
let the solitude surround
i want to change the lines
and purify the divide
are we ever free or slaves to technology
outside the fallen walls of pride and prejudice
there is a voice that speaks in circles
empty illusions still fall before us
there is no future so profess your pain

01 - narcosynthesis

hypnotize me, mesmerize me
drain the color from my eyes
patronize me, energize me
change the world, internalize

how did it come to this,
narcosynthesis
how did it come to this,
narcosynthesis

alienate me, learn to hate me
crucify your ideals the flesh is the swine
we are the last ones and we're bleeding
for an unseen god

how did it come to this,
narcosynthesis
how did it come to this,
narcosynthesis

turn my blood to sand
lives fall through the hourglass and grow cold
what are you searching for?

turn my dirt to gold
time the healer the great concealer
please salvage my soul

victimize me, vilify me
vilipend and amend the sins you condign

vou are nothing and you speak for
all that never was

turn my blood to sand
lives fall through the hourglass and grow cold
what are you searching for?

turn my dirt to gold
time the healer the great concealer
please salvage my soul

vou are nothing and you speak for
all that never was

turn my blood to sand
lives fall through the hourglass and grow cold
what are you searching for?

turn my dirt to gold
time the healer the great concealer
please salvage my soul

30 Nisan 2009 Perşembe

Kahramanlık

"Eğer bir insan marşla uyum içinde yürümekten büyük bir keyif alıyorsa gözümde onun hiç bir değeri yoktur. Zira, o kişi kendisine yalnızca bir omurilik yetebileceği halde, şans eseri bir beyne sahip olmuştur. Uygarlığın bu büyük lekesi en kısa sürede bu yüzden yok edilmelidir.

Emirle gelen kahramanlıktan, bilinçsiz şiddetten, aptalca milliyetçilikten nefret ediyorum.

Ben savaşı öylesine tiksinti verici ve aşağılayıcı buluyorum ki, böyle iğrenç bir eyleme katılmaktansa kendimi parçalayıp yok ederim daha iyi.

Zira savaş sırasında bir insan öldürmek, cinayetten başka bir şey değildir.”

Albert Einstein

27 Nisan 2009 Pazartesi

A Stroke of Luck



I lose what I love most,
Did you know I was lost until you find me?



(find me..)

Öeh..

Sabah 9.20 deki ders için biraz geç uyandığım için yetişme stresindeydim.Hatta trafikteyken bi an yemişim dersini bile demiştim.Fakat yetiştim. 9.17de dersin olduğu sınıfa varmıştım ki tahtada o yazı* bana sağlam bi warcry attırdı.Şimdi saat 10.00 .Öğlen 1de ve akşam 5 te birer labım olduğu için mütemadiyen okuldayım.
Ayçöreği+sıcak çikolata biraz ruhumu rahatlattı.Yükselen göbek tepelerinin arasından güneş göz kırptı.Kilo vermek lazım.Neyse du bakalım..

*"Programlama Dilleri 2 dersi 28.04.2009 17.00 da yapılacaktır"

Ses deneme Bir Kiiii Üç!

Dayanamayıp blog açtım sonunda.Pazartesi gecesi 00.45 de ikinci deneme girişiminin içindeyim.
Ertesi gün 9.20 de Programlama Dilleri 2 dersim olmasına rağmen henüz yatmadım.Yatayım madem.Gachayim.

Hello World

Burda bir girdi yokmuş(: