22 Eylül 2009 Salı

Eğildim, avucuma aldığım su parmak aralarımdan sızıp tükenmeden ağzıma yetiştirebileceğim kadar eğildim. İlk avuçta içebildiğim kadarı beklediğim ve istediğimden azdı. Serin ve tatlıydı. Tek elimi tekrar suya daldırdım. Bileğimden tutuldum. Aslında elimi güçlüce çeksem kurtulabilirdim, fakat çekmedim. Beni tutanın ne olduğunu anlamaya çalıştım. Su durulduğunda onu gördüm. Gözlerinin içine baktım. Bunca yıl koşturup, bugün yorgunluğu erdeme çevirmeye çalışan bir adam gibi tek kelime etmeden ona bakıyordum. Sanki o beni bileğimden tutmasa da ona bakardım der gibi bakıyordum. Çatık kaşları şaşkınca gevşedi. "Ne yaptığını sanıyorsun sen?" dedi. "Susamıştım sadece" dedim. "E ben de acıkınca seni yesem hoşuna gider mi?" dedi. Kendimi durduramayıp gülmeye başladım. Sanırım dereyle konuşuyordum. "E ama herkes içiyor bu sudan" dedim. Tekrar kaşları çatıldı, adeta gözleri döndü. "Kimmiş onlar...Bu insan milletinin uyuyana hiç saygısı yok ki..." dedi. Biraz duraksadı sonra bir kaç kilometre ötedeki başka bir derenin ne halde olduğunu sordu. İyi yani dedim, sonuçta akmaya devam ediyor, nasıl olabilir ki. İç çekti. "Peki iç" dedi, "İç ama matarana da doldur benden biraz, daha sonra ona uğrarsan içine dökersin beni. Uyanıksa selamımı da söyle.".
Bir avuç daha içtim, sonra mataramın aldığı kadarını yanıma alıp yola koyuldum...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder